Bize Yazın info@bizimhaber.de
Anasayfa » Ekonomi » Türk Sektörlerinin Gelişememesinin Görünmeyen Anatomisi
Ekonomi
28.10.2025

Türk Sektörlerinin Gelişememesinin Görünmeyen Anatomisi

PERAKENDE YÖNETİM DANIŞMANI VOLKAN AYDIN

Güçlü Ekonomi, Güçlü Türkiye.

Türkiye’de hangi sektöre bakarsanız bakın gıda, sanayi, ihracat, sivil toplum ya da teknoloji fark etmez benzer bir tabloyla karşılaşırsınız: Toplantılar yapılır, salonlar dolar, paneller düzenlenir, sahnede fotoğraflar çekilir. Ancak birkaç hafta sonra, o coşkulu karelerden geriye hiçbir somut çıktı kalmaz.

Bu durum artık istisna değil, bir sistem arızası. Çünkü biz, bir araya gelmeyi “iş üretmek” için değil, “görünmek” için öğrenmiş bir toplumuz.

Ve bu yalnızca Türkiye’ye özgü bir tablo da değildir. Avrupa’daki, Orta Doğu’daki hatta Türk diasporasının içindeki birçok sivil ve sektörel birlik de benzer bir sarmalın içindedir. Çoğu, “birlikte üretme” refleksi yerine “birlikte görünme” refleksini geliştirmiştir. Kurumlar, işbirliği alanı olmaktan çok, görünürlük platformlarına dönüşmüştür.

Görünürlük Ekonomisi: Fotoğraf, Çıktının Yerine Geçti

Bugün Türkiye’de ve hatta yurt dışındaki diaspora yapılarında — birçok sektörel örgüt, üretkenlikten çok görünürlükle ölçülüyor.

Birçok yönetici için bu tür kurumlar, sektör hizmetinden çok bir siyaset öncesi durak niteliğinde. Doğal olarak ölçütler değişiyor: Üretim, inovasyon ya da kalite yerine; kim kiminle aynı karede çıktı, hangi protokolde yer aldı, hangi gazetede haberi yayımlandı gibi sembolik göstergeler öne çıkıyor.

Zamanla bu semboller, sektörün gerçek göstergelerinin yerini alıyor. Fotoğraf “çıktı”, konuşma “eylem”, niyet “proje” sayılıyor. Oysa hiçbir sektör, görünürlükle büyümez; büyüme, ölçülebilir sonuçlar üretmekle mümkündür.

Kurumsal Zafiyet: Sistem Aynı Hataları Neden Üretiyor?

Sorunun kökü, kişisel niyetlerden çok daha derinde: Kurumsal teşvik yapısında.

Türkiye’de ve yurtdışındaki birçok sivil toplum kuruluşu, birlik veya federasyon, üyelerine hesap vermekten çok, vitrin üretme kapasitesiyle ölçülüyor.

Bu da birkaç temel kurumsal zafiyet yaratıyor:

 • Hesap verebilirlik zayıf: Performans ölçümü ve bağımsız denetim kültürü gelişmemiş.

 • Profesyonellik eksik: Yönetimler gönüllülük esasına dayanıyor; icra mekanizmaları profesyonelleşmiyor.

 • Strateji yok: Üç yıllık yol haritaları, veri setleri veya performans göstergeleri bulunmuyor.

 • Etkinlikçilik (event-ism): Başarı, düzenlenen etkinlik sayısıyla ölçülüyor; sonuç sorgulanmıyor.

 • Parçalanma: Aynı alanda onlarca kurum, benzer başlıklarla ama farklı çıkarlarla faaliyet yürütüyor.

Sonuçta birçok kurum, bir PR ajansı gibi davranıyor; temsilciler ise birer protokol figürüne dönüşüyor.

Kültürel Kod: Samimiyet Disiplini Gölgeliyor

Türkiye’nin toplumsal yapısında samimiyet ve iyi niyet güçlüdür. Ancak bu özellik, kurumsal yapılara girdiğinde çoğu zaman disiplinin alternatifi haline gelir. “Abi halleder”, “bir şekilde olur” anlayışı, süreçlerin, takvimlerin, raporlamaların önüne geçer.

Böylece işler kişilere bağlı hale gelir; kişi değiştiğinde süreç de biter. Kurumsal hafıza oluşmaz. Oysa gelişmiş sektörlerde işler kişilere değil, sisteme bağlıdır. Kişiler gelir gider ama yapı işler. Bizdeyse süreçler kişilerle doğar, kişilerle ölür.

Gelişmeyen Sektör Değil, Ölçmeyen Sistem

Türk sektörleri potansiyelsiz değil, ölçümsüz.

Hiçbir başarı metriği, performans göstergesi veya ortak veri tabanı bulunmuyor.

Bir sektör gelişmek istiyorsa, önce “neye göre geliştiğini” tanımlamak zorundadır.

Bugün birçok meslek birliği, STK veya federasyon, kendi sektöründe

– ne kadar maliyet azalttığını,

– ne kadar yeni pazar açtığını,

– kaç kişiye istihdam sağladığını

bilmeden faaliyet yürütüyor.

Bilgi olmayınca analiz yapılamıyor; analiz olmayınca strateji oluşmuyor; strateji olmayınca gelişme de mümkün olmuyor.

Çözüm: Fotoğraftan Çıktıya Geçmek

Sorunun çözümü aslında karmaşık değil. Gelişmiş tüm sektörlerin ortak paydası beş temel ilkede toplanır:

Yönetişim, veri, profesyonellik, şeffaflık ve ölçüm.

 1. Yönetişim: Yönetim, icra ve denetim ayrımı net olmalı. Çıkar çatışması politikaları yazılı hale getirilmeli.

 2. Veri: Her sektör, yıllık raporlar ve pazar analizleriyle kendini ölçmeli.

 3. Profesyonellik: Yönetimler vizyon koyar, icra profesyoneller tarafından yürütülür.

 4. Şeffaflık: Bütçe, sponsorluk ve proje çıktıları kamuya açık raporlarla paylaşılmalı.

 5. Ölçüm: Her etkinliğin başında ve sonunda ölçülebilir hedef olmalı: “Kime, hangi fayda, ne zaman?”

Bu dönüşüm yalnızca yapısal değil, aynı zamanda kültürel bir zihniyet değişimini de gerektirir.

Toplantılarda “abi, iş konuşalım” anlayışını öne çıkaran, konuşmayı değil kararı, vaadi değil çıktıyı, kişiyi değil kurumu merkeze alan yeni bir kültür…

Yeni Dönem İçin İlke: ‘Fotoğraf Yok, Çıktı Var’

Bir toplantının başarısı, kaç kişinin katıldığıyla değil, kaç somut adım atıldığıyla ölçülmeli.

Bir STK’nın değeri, kaç etkinlik düzenlediğiyle değil, kaç üyeye yeni pazar kazandırdığıyla tanımlanmalı.

Bir yöneticinin itibarı, kaç karede göründüğüyle değil, sektörün hangi yapısal sorununu çözdüğüyle belirlenmeli.

Gerçek değişim, süslü protokollerle değil; net hedeflerle, raporlanabilir sonuçlarla olur.

Bu nedenle sektörlerimizi, “fotoğraf için toplanan” değil, “çıktı için birleşen” yapılar haline getirmeliyiz.

Sonuç

Türk sektörleri gelişmiyor çünkü gerçek iş sahnenin arkasında kalıyor.

Oysa geleceğin dünyasında sahne, “görünür olanın” değil, “üretileni ispatlayabilenin” olacak.

Sivil toplum yöneticilerinin artık siyaset için değil, sektör için liderlik ettiği; fotoğraf değil rapor paylaştığı bir döneme geçmek zorundayız.

Bu ülkenin potansiyeli var; sorun potansiyelde değil, sistemde.

Ve sistem değişmeye, bir kareyle değil  bir adımla başlar.

Volkan Aydın

PERAKENDE  YÖNETİM DANIŞMANI
Tel/WhatsApp: 0049( 0)177 335 35 02

Bizim Haber
Bizim Berlin
Site ve Dergilerimize Reklam vermek için bizi arayın.